15 Temmuz akşamı neredeydik? Evde bilgisayar başında çalışıyorduk. Gündüz çok sıcak olduğundan akşama sarkan işler vardı.
Eş, dosttan gelen endişeli mesajlar üzerine hemen TV’de haber kanalı açtık. İlk gördüğümüz başlık ‘kalkışma’. Kalkışma ne anlamda kullanılıyor hemen çözemedim. Kısa bir süre orduda bazı sesler yükselmiş ama dinmiş de onu izliyoruz diye düşündüm.
Ne oluyor ne bitiyor derken TRT’de bildiri okunmasıyla içime inanılmaz bir keder çöktü. Gözlerim doldu. Evet, başımızda bugün atılan demokrasi çığlıklarını her hareketiyle saat başı yalanlayan bir iktidar var. Ama yine de gün geliyor, yabancı sermaye kaçar korkusundan, oy tasasından, kanuna bir türlü uyduramadığından vs. bir şekilde, azıcık örgütlenip biraz ses yükseltebildik mi geri adım atıyor, biz de hak arayabiliyoruz. 7 Haziran seçimlerinden sonra olduğu gibi, ‘biz nerede hata yaptık’ dedirtiyoruz. Ama askeri yönetim dediğin, karşısında hazır ola geçilmesinden başka neyi kabul eder, kimi takar?
Ve çok daha önemlisi bugün böyle baskıcı, dediğim dedik bir iktidar anlayışı varsa o da en çok darbelerden, muhtıralardan fırsat bulup başka türlüsünü öğrenemediğimizden, asker bastırdıkça karşı sesin daha da gürleşerek geri dönmesi yüzünden değil mi?
İşte ilk anda aklımdan bunlar geçti, gözlerim böyle doldu. Fakat sonra işler terse dönmeye başlayınca, saatler geçip de aslında bunun tüm ordunun değil gerçekten de ordu içinde bir grubun ‘kalkışması’ olduğu netleştikçe sıra geldi başka korkulara:
Alçaktan uçan jetlerin terörize eden sesleri, uçak bomba atar mı, pilot uçağı düşürür mü endişesi, köprüye yakın olduğumuz için sabaha kadar kesintisiz dinlediğimiz tank, tüfek silah sesleri, iktidarın sokağa çıkın çağrısının yol açabilecekleri…
Ve bugün sıcağı sıcağına:
- Şahsi düşüncem bunun asla saf bir RTE tezgahı olmadığı. 40 yıldır devlet içerisinde yasama, yürütme, ordu her alanda kadrolaşmış Gülen cemaatinin, artık eriyorken, böyle bir hamle yapması ya da ordu içinde Fetocu olmasa bile darbe yanlısı askerlerin olması neden inandırıcı değil? ‘İstihbarat vardır ama ilişmemişlerdir’ düşüncesi hemen aklıma gelmemişti, buna inanırım.
- Darbenin başarısızlık nedeni olarak en çok ordunun tümüyle ya da çoğunlukla bu işe ‘evet’ dememiş olmasını, belki bazılarının son anda caymasını görüyorum.
- ‘Halk sokağa çıktı.’ en güçlü argüman olarak, bu girişimin sonrasında algı yönetimi için pompalanıyor. İlk gün sokağa çıkanların konu komşu değil, AKP’nin gönüllü askerleri olduğu şu yazıda çok doğru şekilde anlatılmış. Elif’im göndermiş, ben de şiddetle tavsiye ederim.
- Başka bir önemli nokta ‘imanlı halk sayesinde darbe olmadı’ pompalaması. Ezanlar, selalar derken camiler 15 Temmuz’da sabahlara kadar susmadı. RTE hala bunu vurguluyor. Demokrasi dinle savunulan?? garip bir şey oldu çıktı. ‘Şey’ diyorum artık. ‘Halkımız darbeyi engelledi’ söylemi git gide ‘müminler engelledi’ söylemine doğru sistemli şekilde kayıyor. Herhalde başkanlığa kadar da böyle sürecek.
- Bugüne dek başkanlık için eksik kalan, içi doldurulamayan ne varsa, darbe girişimi ile tamamlandı; jetler ve bombalarla engeller yerle bir edilmiş oldu herhalde. Şu an sarayda bayram havası estiğine eminim. Adamın yıldızı da yüksek.
Konu siyaset olduğunda her şeyi de bilemeyeceğimizi, kapalı kapılar arkası olduğunu unutmamak gerek. Sosyal medyayı, basını vs okurken, çoğu haberin-mesajın seçilerek önümüze geldiğini, bir gündemle yazıldığını da kendimize hatırlatmalıyız. Özellikle Twitter’da aklı selim diyebileceğim insanlar bile nedenini çıkaramadığım bir şekilde karamsarlık yayıyor, insanları paralize etmeye çalışıyor. Tıklama, beğenilme için mi? Belki de bir depresyon halidir. Oysa kötümser fikirler değil bilgi yayılmalı. Korkunun en büyük ilacı bilgi.
Son olarak ülkenin bu yollardan geçmesi gerekiyor ki geçiyor. İnsanı, hak, hukuk ve özgürlükleri hiç olmazsa görünürde merkeze koyan bir ülke yönetimi anlayışını oturtana kadar şu çok meşhur ‘sancıların’ çekilmesi şart. Tepeden inince olmuyor işte ve ne yapalım biz cefasını çekenlerdeniz. Ülke tarihi böyle bir şey: Ahmet Ümit yazmış, “İnsan, tarihin rüzgarı karşısında, okyanusa düşmüş bir ceviz kabuğu gibidir.”